İncecik izdin aman aman aman
Sıraya dizdin bizi zaman
ne yazık demiştin sevgi yok, hiç gözlerinde.
yıldızların altında,
boş ver demiştin konuşma, Galata'da rıhtımda .
ne yazık, demiştin sevgi yok, hiç gözlerinde
yıldızların altında,
sırılsıklamdık yağmurda, Galata'da rıhtımda..
özledim..
dedim ki şu an bile inanırım,
hayatımda çok büyük bir değerin olacak.
ama
ayrıştıramadığın formların için
pişmanlık duyacaksın.
belki:
seni seviyordum.
attila ilhan'ın ilk şiir kitabı duvar'dan bir şiir. "şafak vakti dünya" bölümünden.
sahiden fevkalade bir ahval yaşıyor
yıldızların en mükemmel senfonisi içinde
kanatları rüzgâra vurgun yel değirmenleri
hollanda çocuk dergilerinden tanıdığım memleket
ölüm çiseliyor sinsi bir yağmur gibi
ağlamak sırası sana gelmiş akıbet
alışmadığın şarkılar delirmiş havalarda
put kesilmiş sıra sıra değirmenlerin
miğferli gölgeler belirmiş duvarlarda
oy döne'm ne sen sor ne de ben söyleyeyim
anlaşmak için gözlerimiz kifayet eder
hollanda düşmüş belçika tarumar olmuş
kafileler yollar boyunca kafileler
ben bir kuş hatırlarım mavi kanatlı bir kuş
yelken açmış bir gemi ateş rengi laleler
bahar bayram sevinci saadet insanlar için
hayır gece bir bombardıman yaşadık
saadet bizden ırak bahar perişan
nasıl döne'm kanamasın söyle yüreğim
sahiden fevkalade bir ahval içindedir
ruhlarında en büyük yangınlar tutuşan
belçika'lı hollanda'lı insan kardeşlerim
büyük alnını eğmiş böyle düşünmemelisin
ne kadar ümitler kararsa marianne
en yiğitçesine ölüm dövüşerek ölmektir
gözlerinde tebessüm avuçlarında kan
rüzgâr gibi esip şimşek gibi çakarak
fransa vatan hürriyet demektir
ölenlere ölenlere bak
bak kalbime yanıyor yanıyor ıstıraptan
polonya terk edilmiş norveç işgal altında
belçika'nın üzerinde şimdi uçaklar
çok geçmeden burada olacaklar
büyük alnını eğmiş böyle düşünmemelisin
yakışmıyor marianne sana bu yakışmıyor
yanardağlar fışkırsın gayrı yüreğinden
saplansın kılıç gibi haykır düşmana sen
hani nasıl başlıyordu o ihtilal şarkısı
söyle erganunlar uğuldasın derinden
koroların harikulade dalgalanışı
ve bir bayrak gibi önde giden kahramanlar
marseillaise çağlasın çağlayan gibi
haydi marianne haydi vatan çocukları
yürüyelim hürriyet aziz hürriyet
yeter artık yeter kahretme beni
bilirim hayal bunlar hayal marianne
ağlamak mı terk edilmiş çocuklar gibi
ağlamak mı yürekten yaşın yaşın kana kana
ağlamak mı hayır aklımdan bile geçmez
ağlama döne'm ağlamaya alışmadık
ağlama gün yüzlüm çehrelim
hürriyet keskin etsin kılıçlarımızı
haydi kalkın kalkın vatan çocukları
efendiler yürümezse biz yürüyelim
sevgilim şu orman argonne ormanı
verdun kalesidir gördüğün kale
büyüdükçe büyür dünya yangını
neyleyim tutuştu bir yol meşale
düşmüşüz hürriyet diyerek yola
hani düldül nerde bizim zülfikar
hilafsız her gece bir güne çıkar
her ümit parlak bir güneştir inan
çıksın karşımıza zalim ordular
ölelim yaşamak için marianne
bahar gelmiş mevcudat * sevda ile sarhoş
ağaçlara kan yürümüş su yerine bu mevsim
yapraklar ürperiyor savaş ferman dinlemez
dağ başlarında bırakılmış münzevi * ölüler
yumrukları sıkılmış yüzleri mütebessim
yağmurlar yıkamış yağmurlar saçlarını
daha neler görecek zavallı gözlerimizi
işte yaklaşıyor yine ayak sesleri
harabeler tütüyor her geçtikleri yerden
delik deşik edilmiş hürriyet arzuları
uzaktan çok uzaktan bir ses duyuyor musun
bir trampet sonra sükûn havalar dolusu
ve nihayet bir çığlık bir çığlık ötelerden
bir lahzada çanlar gibi yıldızlar çalıyor
doldurmuş gök kubbeyi bir rüzgâr uğultusu
siyah kartallar gibi uçaklar alçalıyor
kalbi mi delinmiş alsace'lı şu askerin
kan fıskiyeleri fışkırıyor yüzüme
kuyruklu yıldızlar mı şu civara düşenler
karanlığın koynundan cayır cayır yanarak
nedir bu boşanması mı cehennemlerin
bir kıvılcım bir kıvılcım sıçramış gözüme
çan sesleri açılıyor havada yaprak yaprak
dağların arkasında devler mi kudurmuş
zincir şıkırtıları zindan ve ölüm
sonra sonra sükûn sükûn havalar dolusu
kahrolası bir sağırlık delirtici bir sükût
çiçekleri sersem etmiş taze kan kokusu
uzaktan çok uzaktan bir ses duyuyor musun
minnet dolu bir ses gaskonya'lı arkadaş
gerçi sen her şeyinle artık yaşamıyorsun
artık unutulmuş bir hikâye hürriyet
lâkin kulak ver bu sesi duy topraktan
sana minnet fransa'dan sana minnet
hey sevgilim hemen haber uçurduk
neyleyelim düştü verdun kalesin
zaferkuşun tutamadık kaçırdık
mateme büründü frenk ülkesi
derken duyulan ses jeanne d'arc'ın sesi
dur diyor vatanı beklemelisin
dövüş eğilme sen zalim eğilsin
damarda karlı mı dökülecek kan
çıkalım dağlara dağlar sevinsin
ölelim yaşamak için marianne
eski nur beldesi paris karanlık şehir
heyecanla kımıldar bir okyanus gibi
gözleri kör matem düşmüş sinesine
kanlı sabahlara bakan yaz geceleri
yorgun mülteciler askerler gelir
gelir insanlarla dolu harp yollarından
karanlık dokunmuş cümlesine
her biri güneş bekler yarından
gölgeler dalgalanır gölgeler konuşur
gölgelerde yaşayan tehlikeli bir şey var
kocaman yarasalar gibi uçuşur
heyular dolaşır duvar duvar
eski nur beldesi paris karanlık şehir
dudaklarda solan hazin bir tebessüm
yıldızlara serenad seranad hazin bir tebessüm
eğlenmiyor emsalsiz kemanlar artık
karanfiller solmuş korular kimsesiz
her lahza yaklaşan bir kâbus gibi ölüm
döne'm seni almasın almasın bu karanlık
ona kaldı fabrikalar şehirlerimiz
ona kaldı insanlar ona kaldı hürriyet
gel sevgilim gel kumru göğüslü döne'm
gel yaşayan başka insanlar da var
gel onlar da bilir dövüşmesini
maginot'da dunkerque'de ölenler kadar
bırak ağlasın paris bırak ağlasın
sen döne'm -gözlerini güneşe çevir-
saha binlercesi var böyle can verecek
eski nur beldesi paris karanlık şehir
hele bir vakt erişip toprak uyansın
evvel deli yağmurlar şiddetlenecek
hele bir kan ile dünya yıkansın
ahir bir zelzele bir zelzele beklenecek
hey sevgilim burda mekân tutmuşuz
savoie dağları bizimle şendir
gözlerde bulut yok yürek korkusuz
kahramanlık demi işte bu demdir
insanın vatanı cümle âlemdir
cümle âdemoğlu seninle kardeş
tutuştu mu bir yol kalbinde ateş
dövüşür tek kişi gibi durmadan
yükselsin diyerek semaya güneş
ölelim yaşaman için marianne
kahramanlar kalbimize çizilmiş hatıranız
evvelce ispanya'da çin'de savaşmıştınız
-özge bir maceradır- habeşistan çölleri
şimdi aynı semanın yıldızların altında
işte yine birlikte yine baş başasınız
seni çocuk gözlerinden tanırım pierre
sen ölümle büyümüşsün onlar yine çocuk kalmış
ya sen auguste tiyatro meraklısı adam
gülmüyorsun anlaşılan perde kapanmış
gaston küçük kadınları küçük şeyleri sever
üç lisanda küfreden çaylak bakışlı henri
yıkılmış yüzükoyun ağzını açamadan
sizler siz hürriyet şehitleri üşüyeceksiniz
şafak vakti bir rüzgâr çıktı serin
bırak döne'm bırak rahat uyusunlar
bırak hayallerini dağıtmasın ellerin
rüzgâr çıktı yüzleriniz üşüyecek
yoruldunuz dinlenmek hakkınızdır çocuklar
yüreğiniz rahat olsun dövüşenler var
yarım kalan şarkınıza onlar devam edecek
hey sevgilim hürriyete dua et
hürriyetsiz yaşayamaz memleket
hür yaşamak için gelmiştir insan
hürriyet eşitlik sulh ve saadet
ölelim yaşamak için marianne
Öteki dünyada, akşam vakitleri,
sevdalarımızın paydos saatinde
bizi evlerimize götürecek olan yol,
böyle yokuş değilse eğer,
Ölüm hiç de fena bir şey değil.
Bakma…
Bana bakma o gözlerinle…
Yapma!
Atlarım kirpiklerinden, korkuyorum.
Yine cinayet süsü alacaksın bana, biliyorum.
Susmalara gömüleceğim.
Parmağınla dudaklarıma dokunup,
mühürleyeceksin beni…
Cesaretimi ağır ödeyeceğim.
Esaretim sende kalacak.
İçinin odalarından beni cağırırken,
‘Çoktan döndüm’ diyeceksin bana.
Öldüm. Milyon kere bittim ben sende
Sineye cektin beni.
İçime çektim seni, kaçamak…
Kendi katilim oldum, her seni çaldığımda.
Görme…
Beni görme gönül gözünden…
Anlatma!
Öpüştüler, öpüşmek denirse. Üşmek değildi, üşümek yoktu. Sadece öpmeye telaşlıydı Adam.
-S.e.vişelim, dedi Adam. Son ve tek.
-Hayır, yapamam
Hayırlar, yapamamlar uzaktı. Olmazlar öykü...
-Başkasını seviyorum, dedi Kadın. O’na karşı...
Yani... Öyle işte...
O? Demek o, onlar var artık? Ama benim, Bilmiştim, sıcak şiirimsel bel kıvrımını. Nasıl olur da nasıl olur sorusunu sorar olurum? Demek şimdi o tüttürüyor şiirimizi? Biz yazmadık mı? Düşümüzden tırnağımızdan arttırmadık mı?
..
(Gitme, Dur... Yalnızım... Ünlem işaretleri büyüyor içimin yanık aydınlığında. Gitme... En a.p.t.al şarkılardaki yalnızlık bu.... Gidişin... Akşamdan akşama demlediğimiz sevda... Birbirinizi seviyorsunuz, bunu anlıyorum. Hayır anlamıyorum. Biri birine gel beraber biri olalım demiş, biri yalnızmış biri gibi, birbirleriyle bir olamayacaklarında birleşince fikirleri biri birine, O’nunla birlikteyiz, birbirimizi seviyoruz demiş.)
Gittin... Arkana bakmadan... Benim, arkana bakıp bakmayacağını düşündüğümü düşünerek. Beni bırakıp kimsesizliğin ülser gecesine, gittin...
Çoğunu anlatamadım seni sevmelerimin. Tarihlerden di’li geçmiş zamandı.
Geniş zamanlara sarkıyor şimdi yalnızlığımız.
Adam başka, Kadın karşılarda. Saatler zamanın herhangi bir yerinde sancı içinde.
Yalnızlığın geniş zamanında Adam, Kadın ve saatler...
Senin dudakların acıdan kalın. Yalnızız ama değiliz. Seni unutmadım. Sen benim her bilinmeze yazdığım şiir ya da en sevdiğim okuduklarımdan. Okumayı biliyoruz. Birbirimizden öğrendik. Kolumu boynuna dayayıp uzandığım geceler vardı. Kim yapabilir ki? Kim bilebilir ki? Yastığıma ağladım seni. Yastığım tanık. Senin dudakların ömrümün en güzel yastığı. Unutma beni. Gözyaşım, avcunun teri...
Seni özledim. Biliyorum, yasak bana gözlerini anlamak... Uyruğum bana yasak... Altyazılı kızgınlığım, ağlamaklığım.
Unutmadım seni. Aklımın vatandaşı!
GÖZÜME TAKILANLAR
*Bu yalnızlık bana büyük geliyor. Çok. İç kavgalardan arınıp, büyük kavgaya soyunmak istiyorum artık. Sana söylüyorum... Beni dinlemiyor musun?.. Heey... Nerdesin?.. Nereye kayboldun? Bir dakka... Dön geri... Ne yandasın?
Bir düş düştü elimden. Undan ufak oldu. Onlar el koydu bütün kerevetlere, ben ve ağaç, yaprak konuştuk, dal sustuk. Yazık.
*Beni beklemediğin belli. Ama benim beklediğin kişi olmadığım nerden belli? Belki benim O.
*Hüznün şiire en yaklaştığı ve ölümün en yüreklice selamladığı zamandı. Bir alkol spazmı kokluyordu, martılar. Her suçu üstlenebilir, herşeyi anlatabilirdi şiir.
Utanmasaydı...
*Bizzat ben, bendeniz saçımı başımı[saçımı sakalımı] rulo yapmış sessizliğimle anlam beklediğim, mantık pususuna yattığım günleri hangi anlamsızlık bana unutturabilir.
*Deniz sabahı günaydınlamak için uyanmayı akıl ettiğinde grimavi önlüğü giymeyi hak kazanmış oluyordu, İyi sabahlar gözüm... İyi yaşamaklar!..
*Gözbebeklerine karşı yalan söylenir mi?
*Öyle bir zamanın konuğuyuz ki, mutlu değilse de umutlu olmaya mecbur yaşamak.
*Tükürüğümüz bile yetmiyor artık yaralarımızı iyileştirmeye, İyileşmiyor artık yaralarımız. Yani yaralarımız, daha iyi yaralar haline gelmiyor artık... Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri... Ve hüznüm, bir kamu morgunda işe başladı.
*Öyle bir karşılaşmaydı ki, hiçbir görmezden gelme direnemezdi. Bahanesi yoktu konuşmamanın.Çok birdenbire, gözlerim gözlerine yazma, sözlerim sözlerine susmak, dilim diline ıslaklık bir an yaşandı. Özlemiştik deyip geçiştirmek mümkün satırı. Ama o kadar basit değildi. Hiç birşeyi anlatan bir sözcük yoktur ya, işte ondandı.
-Demek sensin.
-Evet benim. Ya sen hala başkası mısın? Diyerek merdivenlere yöneldi. Sanki hiç konuşmamışçasına. Evet sevgimin güzel emanetçisi, ben hala başkasıyım... Rehin aldılar beni. Fidyesi astarından pahalı dostluğum
sürüyor başkalarıyla.
*Gün ağarınca, demiştin, sen başka yere, ben başka yere... Belki de bu sözü söylemeseydin, sabahın gelişinin ayrılık olacağını hatırlatmasaydın ve çakmasaydın gözlerini gözlerime... Kendimden utanmıştım çünkü o an, seni bir daha görememe ihtimali her şeyden daha önemliydi... Önce saçlarına dokundum... Ve kanımdan daha sıcaktı gözlerinden akıttığın yaşlar... Bin yıllık hasretle sarıldım sana... Öylesine sıcak, öylesine korkutucu... Sımsıkı sarılmışken... Ne bitmez bir sarılmaydı... Öyle durduk, zaman, duruşumuzdan sıkılana, kollarımız yüreğimiz yorulana kadar... Hiç konuşmadan nefes almadan... Yalnızca yutkunduk... Öyle gürültülü bir yutkunmaydı ki, avaz avaz bağırdık sanki, öce ben, önce sen... Ve alnım alnına dayalı öylece kaldık. Kaç yıl? Kaç saniye? Kaldırdım başını... Korkma, onlara öpüşmeyi bilmediğini söylemicem.
Bak yine yağmur... Bu ağacın altında çay içmiştik geçen hafta... Sen yoktun... Kaldır başını, ciğerim! Gözlerini bağlamak istiyor arkadaşlar! Benimkini de bağlayın sizi böyle görmek istemem. Kaldır başını ciğerim, kaldır başını. Biz utanılacak bir şey yapmadık. Halkımız için savaştık, birbirimiz için ölüyoruz, hepsi bu... Kaldır başını, sevgilim arkadaşlar ateş etmek istiyor!