Babamın evinde bir sürü madalya vardı.
Tabii ki, tetiği çekince, öldüm.
Yalancı.
Ve Tyler da öldü.
Polis helikopterleri bize doğru gelirken, Marla’ya, kendilerini kurtaramayan ama beni kurtarmak için uğraşan destek grubu insanlarına rağmen, tetiği çekmek zorundaydım.
Bu gerçek hayattan daha iyiydi.
Ve bir mükemmel dakika sonsuza kadar sürmez.
Cennette herşey beyaz üstüne beyaz renkte.
Sahtekar.
Cennet çok sessiz, plastik tabanlı ayakkabılar var.
Cennette uyuyabilirim.
İnsanlar bana mektup yazıp, beni unutmadıklarını bildiriyorlar.
Onların kahramanı olduğumu.
Daha da iyi olacağımı yazıyorlar.
Buradaki melekler Tevrattaki gibi, lejyonlar ve teğmenler var, cennetlik bir ordu vardiyalarla çalışıyor.
Mezarlık.
Yemekleri tepsilerde getiriyorlar, yanında da bir bardak ilaç oluyor.
Oyuncak Bebekler Vadisi oyun seti.
Tanrıyla tanıştım.
Ceviz ağacından yapılma masasının ardında oturuyordu ve arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı.
Ve bana “Neden?” diye sordu.
Neden bu kadar çok sorun yaratmıştım?
Her birimizin, özel ve nadir bir yeganeliğin nadide ve kutsal bir kar tanesi olduğumuzun farkına varamamış mıydım?
Hepimizin sevgi tezahürleri olduğunu göremiyor muydum?
Masasında oturup, not tutan Tanrıya baktım.
Her şeyi yanlış anlamıştı.
Biz özel değiliz.
Pislik veya çöp de değiliz.
Biz sadece varız.
Varız ve olacak olan olur.
Ama Tanrı “Hayır, bu doğru değil” dedi.
Peki. Tamam. Her neyse. Tanrıya hiç bir şey öğretemezsiniz.
Sonra bana ne hatırladığımı sordu.
Herşeyi hatırlıyordum.
Tyler’ın silahından çıkan kurşun, sağlam olan yanağımı da yarmış ve bir kulağımdan öbür kulağıma kadar bir keskin gülümse yayılmıştı yüzüme.
Kızgın bir Cadılar Bayramı kabağı gibi.
Şeytan bakışlı Samuray.
Hırs sembolü ejder.
Marla hala Dünyada ve bana yazıyor.
Birgün seni geri getirecekler diyor.
Ve eğer cennette telefon olsaydı Marla’yı arardım ve “Alo” dediği zaman telefonu kapatmazdım. “Selam. Ne var ne yok? Bana herşeyi anlat” derdim.
Ama geri gitmek istemiyorum. Henüz değil.
Çünkü arada sırada bana yemek tepsimi ve ilaçlarımı getiren birilerinin gözünün mor, alınlarının şiş ve dikişli olduğunu görüyorum ve bana:
“Sizi özlüyoruz Bay Durden.” diyorlar.
Yada yerleri silen burnu kırık olan biri, yanımdan geçerken fısıldıyor:
“Herşey plana uygun olarak devam ediyor.”
Fısıldıyor:
“Dünyayı daha iyi bir hale getirmek için, medeniyeti yok edeceğiz.” Fısıldıyor: “Geri gelmenizi dört gözle bekliyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder