20 Ocak 2009 Salı

alıntı

Unutmaya başladığım fil dişi kuleler,
toz sarı tütün kitaplar,
başka birisi ol diyen duvarlarım,
gitmelisin diyen düşlerim. .

15 Ocak 2009 Perşembe

34 ubj 29

Naylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler bayatlamaz Joshua!
cebinde buruşuk bir kağıt para gibiyim,
anla Joshua!

hadi gül

Hep geç kaldık
Ne zaman erken çıksak yola
Yolculuklar nankördü hiç bilmedik
Hep erkendi ne zaman varsak ölüme
En uzun ömür üç günde geldi geçti
Sonra baktım gözlerin ıslak
Ateş önce kendini yakar
İçim dışım ateş oldu
Sen ne uzak hayat ne uzak

Hadi gül ne kaldı ağlayacak
Bitirdik hepsini
Ne olur

Hep geç kaldık
Ne zaman erken çıksak yola
Yolculuklar nankördü hiç bilmedik
Hep erkendi ne zaman varsak ölüme
En uzun ömür üç günde geldi geçti
Sonra baktım gözlerin ıslak
Zaman önce kendini geçer
Aylar yıllar beni geçti
Sen ne uzak hayat ne uzak

13 Ocak 2009 Salı

"Eğer bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir."

gözlerin

Düşlerin parlayıp söndüğü yerde
Buluşmak seninle bir akşam üstü
Umarsız şarkılar dudağımda bir yarım ezgi
Sığınmak, gözlerine sığınmak bir akşam üstü
Gözlerin bir çığlık, bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi
Bir orman bir gece kar altındayken
Çocuksu, uçarı koşmak seninle
Elini avcumda bulup yitirmek, yitirmek
Sığınmak, ellerine sığınmak bir gece vakti
Ellerin bir martı, telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken
Bir kenti böylece bırakıp gitmek
İçinde bin kaygı, binbir soruyla
Bitmemiş bir şarkı dudağında bir yarım ezgi
Sığınmak, şarkılara sığınmak bir ömür boyu
Gözlerin bir çığlık, bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi
Ellerin bir martı, telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken

12 Ocak 2009 Pazartesi

dedim;

dedim;
külden bir aşktım ben
ölümün mor dudağında çürüyen
bir üzünçtüm ben...
anla!

küçük iskender'den

Üvey Arkadaş
.........Bizim senle hukukumuz var. Avukatımız var. Suçumuz var.
..
Bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız, bu andı çiğneyip içyüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz, birbirimizi kolayca harcamanın lüksü, bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var. Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız, kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var. Umutmuş, bir şans daha vermeklermiş, özürlermiş, lütfen unutlarmış: Zaaf Zaaf! Bunlar evrim zaafı! Ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim. Aşk acısı silinir, kin mezara kadar! Sadece hümanist olacak kadar düşük değil IQ seviyem!
..
Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: Ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.
..
Bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: Ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.
..
Bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: Kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım.
..
Bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: Farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ.
..
Ne mutlu sana

------------
m o n o l o g m a k e t i
Suçu benim üstüme at: Zamanlama hatası derim.
Suçu benim üstüme at: Batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
Suçu benim üstüme at: Taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
Suçu benim üstüme at: Aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
Suçu benim üstüme at: Örgütlü kalp ağrılarıydı derim. Geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
Suçu benim üstüme at: Yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.
..
yatağını çıyanlarla süslerdi.
akşamları yatmadan bir ikisini atıştırırdı.
tehlikeli kesikti.
tehlikeli kesikler gibi sevişirdi.
eve bir giyotin almak isterdi hep.
fazla arkadaşlar için.
fazla gözyaşları için.
fazla laubalilikler için.
islamiyet'ten önce Kabe'de duran üç puttanbiri oydu, biri ben.
öbürkünden arada bir şifreli mektuplar alırdık.
mektuplara gülerdik biz. mektuplara gülmekle geçerdi vaktimiz.
mutluyduk.
cahildik ve bununla mutluyduk.
..
Suçu benim üstüme at: Biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bir kelime oluşturan iki heceydik -- bunu itiraf etmem.
Suçu benim üstüme at: Evet, aramızda kronolojik bir sıralama vardı duygular açısından.
Şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya düşkündü o. Yara kabukları biriktirirdi. Açıksözlülük biriktirirdi -- ağzımdan alamazlar.
Suçu benim üstüme at. Suç beni bağlamaz. Suç bana çarpmaz.
..
jilette pusu kurmuş yılandı. ( galiba infilak etti. )
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. ( galiba punk. )
horizantaldi. ( şüphesiz prozac efsanesiydi. )
bütün anlamları bataklıktı. ( tut ki, boşlukta dinozordu. )
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. ( aritmatiği zayıf. )
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. ( ahlakı pekiyi. )
saçma sarı'mdı. ( her renk bir diğerini gölgede bırakır. )
marjinal ela'mdı. ( sırra kadem basan hatıralarla avunurdu. )
piercing prensi'mdi. ( çoğu kere, uzak gemi lodosu. )
..
böcek tarlam! bana hiç değilse bir mail at.
japon kâğıt kaplama sanatım! hayatta mısın?
geceleri kanımı emmekle bahtiyar olan sivrisineklerle var mı bir akrabalığın, yakınlığın?!
son sigaram! iyi misin? chatte misin? hangi odada? alo?! orada mısın?
suçu benim üstüme at, op'umu geri al.
canım! asl pls
***********
y e r ç e k i m s i z o r t a m d a ş i z o f r e n i

Olağan bir gündü. Sabah erken kalkıp avuçlarımı kestim.
Kan pıhtılaştıktan sonra bahçeye çıkıp bir süre gökyüzünü seyrettim telaşla. Gaz hareketi sürüyordu. Hava çizgifilm tadındaydı. Eve dönüp birkaç arkadaşımı, annemi, babalarımı ve tanışmaya çalıştığım devlet büyüklerini aradım telefonla. Tanrıların heryerleri ağrıyor. Kimse bana sırlarını anlatmıyor. Kurduğum ilişkilerde leke bırakamıyorum. Şömineye ceset saklayabilecek kadar zengin de değilim. Neoklasik gözlerimle postmodern dudaklarım uyum içersinde aslında. Yalnızlıkla aramızdaki ezeli rekabetten ucuz espri anlayışımla yine ben galip ayrılacağım. İstanbul'da orospu olmak büyük avantaj: Arasokaklara doğru kalp çarpıntılarınız artıyor. Yasallığın kaybolduğu noktalarda insan, vücudunu özlüyor, etini özlüyor. Söyleyecek sözüm yok. Yeni bir sevdaya tutulana kadar yerçekimsiz ortamda şizofreni dersleri alacağım.
..
Bendeki görüntülerle genç kızların penisleri büyüyor. Rakıya eğilmiş oğlan çocukları, kaliteli sarhoşluk hayalleri görürken, siyahını borç istediğim gecenin saçlarındaki çıplaklık fazlasıyla frapan. Tedirgin bitkiler, güçlü hayvanların arkasına saklanmış. Nerede olduklarını sanıyordum?! Patronsuzdum. Bir miktar alkol ruhumdaki teröristleri sakinleştirebilirdi. Evet, hemen içmeliydim. Salaklığıma tesir edebilecek cinayetlere karışmalıydım. Olağan bir gündü. Sabah erken kalkıp avuçlarımı kestim

yusuf çık kuyudan!

........anlatmadın hala seni böyle yapanı
Anlatamadın
Senide kardeşlerinmi attı kuyuya
ya da sırtını dayadıkların
sen güçlüsün bilirim kolay yıkılmazsın
düşünsene ne badireler atlattın
Koca bir kağıdın ortasına fetret yazmakta neymiş
ve kuyu ve yusuf
küçükkende böyle gariplikler yapardın
üşenmedim biliyor musun
lugattan fetret'e baktım
hiç anlayamadım neden "mahrum" kaldın
Yusuf..
Sen yaramaz ama iyi bir evlattın...
..
Çık kuyudan yusuf
Yusuf çık kuyudan
Allah kendisine yüzünü dönene sırtını dönmez
hadi yusuf
seni çıkarmak için gelmeyecek hiçbir kervancı biliyorsun
kervancılar alışveriş merkezlerinde kendilerini satıyorlar alacakları için
kuyudakiler ancak haber bültenlerinin ilgisini çekiyor
haydi
güldürme kendini kimseye
çık kuyudan yusuf
Çık...
Annen!
..
Rapunzel rapunzel ipek saçların ne güzel
çocukluk anektodu
..
Fetret
Kuyu
yusuf
Yolculuk
Makar Aleksiyeviç
Yarım Ay
Yusuf...

duvar

saadet asırlarca bitmeyen hasretimiz
o size gelmezse siz ona gideceksiniz
madem ki bir eylül akşamı yaseminler gibi
ve madem ki tek dünya
tek yürek
---

rüzgarla gelen keman sesi gibi dakikalık saadet

mühimsenmemiş aşkı kaybolmuş ümitleri korkulu hayatının
mesut olmak mı çocuklar gibi mesut olmak mı demiştik
erguvani çiçekler açmıştı erguvanlar
rüzgarda insan selamları toprakta gökte genişlik
----------------------

gökyüzü akıp gidiyor başımızın üstünden
ağır ağır pırıltılı bir nehir gibi
yıldızlar zil zurna sarhoş
ve şehnaz makamı
-birkaç yıl nedir ki insan ömründen
-işte akşam sürgünlerin akşamı
-yağmur mu sokakta çırılçıplak yağmur
-bederettin i simaviyi hatırlar mısın
-insan nasıl unutur
-ya duvardaki mısralar ne demişti serseri şair
-hala ezberimdedir
"kişi" demişti"kendi arzusuyla terk-i diyar etmez
sebepsiz gurbetin kahrını kimse ihtiyar etmez"
-----------

günahım ne yetmez mi bir defa öldüğüm
-yeryüzüne baktım insanları telaş içinde gördüm
felaketler herkesi bıktırmış canından
aydınlıkta ihtikar aydınlıkta fuhuş
geçilmiyor kandan geçilmiyor gözyaşından
yine ağlar geriyor gümüş örümcekler
yine örümcekler için insanlar ölecekler
-----------

dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
bizim kucağımız terk edilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar
----------------------------

ben bu satırları yazdım bir gece sabaha karşı
bermutad insanları ve seni düşünerek
uzak bir köyün üstünden şimşekler çakıyordu
dağ başlarında sükun çamlar dilrüba
yıldızlar körkandil penceremden bakıyordu
o anda sen tamamen benim dünyamda misafir
o kadar rahat o kadar sakin ve herşeyden azade
olsaydı olmuyor olmayacak
-olabilir
saadet de felaket de insanlar içindir
----------------------------------------------

karanlığın insanı delirten bir ihtişamı var
yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
çiçekler damlıyor gecenin parmakların
dandudaklarımda eski bir mektep türküsü
karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
gözlerim gözlerini arıyor durmadan
nerdesin
------------------

o düştü biz ayakta kaldık
halbuki ne kadar da yorgunuz
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
---------

meyhanelerde kan kusan ressam
neden böyle karmakarışık ömrümüz
------------------------



şakacı

güler,gülümser bir şakacı
güldürür, düşündürür
arada bir durur,gözleri dolar
neler söyler,neler susar
yoksa,çok acı bir şakayı şakadan da olsa
çok yalın bir karanlığa mı saklar
oynadığı oyunsa
yaşamda oynadığı
oyununu mu yaşar
oyunda yaşadığı
yaşamını mı oynar
yaşarcasına
oynarcasına
öyküler anlatır olmuşçasına
sonunu mutlu bağlar, gider evinde ağlar.

mürekkep balığım

sen şimdi dalgınlığına kaç;
mürekkep balığı gibi;
kalbindeki o eski sevdaları bir gölge gibi kullan.
çırpınan sevgini korumak için durmadan
yüz değiştir
ama unutumazsın yüzünü..
yüzün ki senin rakibin,
yüzün ki kalbini hiç saklayamaz
yüzün ki aşkına rakip
sen şimdi dalgınlığına kaç;mürekkep balığı gibi
"yanlızıM..’
bunca acı,tek bir söze nasıl sığabiliyordu..
aldım bu sözü dudaklarınızdan,
saplayıp kalbinimi onunla parçaladım..

o söz ki; rengi , yarım kalmış aşkların tarifsiz esmerliğine kaçıyordu..
o söz ki;sapladıkça kalbimin her parçasına yüzünüzü yeniden çiziyordu..

şimdi içimde, binlerce yüz oldunuz..
şimdi içimde binlerce siz oldunuz.."

yabancıyı bu gece herkes tanıyor

sesi sabahlara kadar dinlediğim radyo
sesi oradan oraya oratoryo
sesi koynuma giren
sesi koynundan çıktığım
sesi el konulmuş şeytan
sesi el kadar masumiyet
sesi hür siyah üzerine çalakalem mavi tül
sesi tül mavi üzerine nakşedilmiş siyah gül
sesi beni hep döven abim
sesi beni kovalayan polis
sesi bıçaklanışım, bıçaklanır
bıçaklanmaz eriyişim; kabullenilişim;
ah ben nerdeymişim, ben kimmişim de
talazlanmış, tozlanmışım!
üstümü süpür rüzgar!
şimdi şikayetim var!
çalıntı kalplerle kirlenmişim!
ağlat beni özgürlüğüm, ağlat! gözyaşlarımla
----------
bir tür sana yatkın canlı
gibi ilerledim adım adım
buzdolabındaki son tene
alkolün gerdiği ipteki cambaz
düşerken su ile yaralanır ve
sürtündüğü hava ile iyileşirmiş
ya, ben, çağrıldığım her ruh
seansında, bütün sorulara
EVET
dedim. Hatırla! biz hep
reenkarnasyonlarımızda
iki kızkardeştik gerisin geri..
hatta bir keresinde..
ah, unuttum! Sır'dı! Bağışla!
------------------
yabancıyı bu gece herkes tanıyor
---------
orda aşk küçülür..
küçülür..
küçülür biter en güçlü sesiyle!
--------------------------
geyşa! beni işitiyor musun, geyşa!
bu buzlu cam, bu buzlu cam diyorum sana,
bu buzlu cam hangi filmimin jeneriği..
------------------
sarhoşuz hepimiz tavşan dudaklardan ruhlarımıza kadar
hüznü hoşgör; nasılsa yarın pazar
--------------------------
bitmeseydi, bitmeseydi bu öykücük
şimdi tanıştığım her yeni sözcük
hatırlatmasaydı bana o yağmuru
ben: Külden gelecek yapan heykeltıraş
bir martıdan kırlangıç sıyıran,
biliyorsun,
bazı bamanlarda dışarda başka şeyler vardır
n'olur
içersi sürekli çok rutubetli bir yanlışlığı barındırır
-------------------
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü var
direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.

9 Ocak 2009 Cuma

mevlana

biz ayırmaya değil birleştirmeye geldik,
seviyoruz çünkü
kalbimizin güzelliği bundan.
Mevlana

saat dört yoksun

saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
(...)
kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalısırım,
karşımda sen
(...)
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çocuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl da çırılçıplak eder bu hareketi
o şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
(...)
belki de yürüyordur,
adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasulyenin neden
bir türlü pişmedigini mi?
yahut insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor şu anda şimdi, şimdi
(...)
saat dört yoksun
saat beş, yok altı, yedi,
ertesi gün daha ertesi
ve belki kimbilir...

(nazım hikmet)