29 Aralık 2007 Cumartesi

Kimsin Sen?

Kendin mi tüm problem… Neyi arıyorsun? Tam anlamında sen olmak mı?

(Bulduğun ışık aslında bi yalandan ibaretse…)

Hayatındaki her şeyi ama her şeyi, bu ışıkla yenibaştan, santimetrekaresine kadar inceleyerek doğurduysan…

Düşünceler vadi, vadiler; akarsu, akarsular; yeni ülkeler yaratmışsa…

Sen artık “sen”sen!

Sonsuza kadar geliştirme kursuna yazdıysan kendini…

Yeni yollar açarak ilerliyorsan, her adımda oturuyorsa bir parça daha yerine…

Karantina altındakilerden biri daha atlıyor penceremden. Yeni yollar uzanıyor tüm hücrelerinden… Renk cümbüşünün güzelliğiyle daha da iştahlanıyorum. Bi anda ucu kaçıyor… Boyası akıyor…

Zelzeleler oluyor… Sallanıyorum derinimden… Oysa gökdelenlerim vardı.

Zelzeleler oluyor… Çığlıklar var beynimde… Dünyam nerede?



*Hayatımın en önemli kısmını ben kaçırdım. Eksiğim!

*Bilmediğim, hissetmediğim korkularım beni köreltiyor.

*Beni açtığınız sürece ben de tüm “ben”liğimle açım.

18 Kasım 2007 Pazar

.

bgn pazar
yrn iş

sen yoksun
sen yoksun
kırılan kalpler...
isyanlar çığlıklar
fazla sessizim
ve fazla sessiz bana bu dünyan


13 Temmuz 2007 Cuma

küçük dev kadın




Kendime haince hazırladığım, ince ince dokuduğum yıkım başlıyor.

Gerçeklik bu gece, bu odayı kapatıyor.



(Minicik, körpe bir kız. Benden bile minik... Gözleri yanıyor daha mavi mavi... Heyecanında işin...

Bizim gibi, kaderin sokaklarında tanışıyorum onunla. Kemancı kız o...)



Bir mevsim geldi, geçti.



(Süzülerek yürüyen bir kız. Bu simayı tanıyorum. Yanımıza geliyor. Gözleri beni tanımıyor ilk bakışta. “İyi misin?” diyorum...)



Yaklaşık sebepler bizi buraya getiren... İnsan kendine acı çektirirken çok bencil midir, yoksa fazla fedakâr mı? Dibe vurmak için verdiğimiz bu çaba sonuçlanınca, pamuk kalbimiz vicdan azabı çekmez mi?



Derin... Çok derin...

Hayatta belki de bir defa edinebilecek bir deneyim.

Kan sızdırıyor, işlemeyi düşündüğüm günahlarım...

Parmaklıklarımın ardında suretim; köşeye sıkışmış, korkmuş, başını korumaya çalışıyor darbelerden... Gerektiği gibi cezasını çekmiyor daha.



Maskelerim eskidikçe eskiyor.

Hepsi farklı bir intiharın sürücüsü.

Biriktikçe birikiyor.

Tanımakta zorluk çekiyorum kendimi.

Tastamam oturuyorlar suratıma.

Yüzüm canlı canlı yanmakta...



(“Kendine ne yaptın sen! Annelerimizin bizi korumak için anlattığı korkunç hikâyeler gerçek oldu bak! “

Bir hal gelmiş üstüne. Sert rüzgârlarda onu en son gördüğümde çocuktu. Yüzü yine asıktı, sarılmıştım ayrılırken... Aşk ona iyi davranmıyordu. Şimdi küçük dev kadın olmuş. Dokunduğum anda, damarlarındaki duygu akımının kıvılcımıyla irkildim. Gözü seyirdi, yere çevirdi bakışlarını hemen...

Sol gözünün mavisinden kahverengi boya sızıyor.)



Benim diyarlarımda uykuya daldın mı geçer her şeyin acısı. Uyandın mı zor gelir öksürmemek. Aşina olduğum topraklar beni bekler, yat da gün ışısın. Huzur gelsin kılcal damarlarına…



(Paramparça, kayıp, küçük dev bir kadın. Bir deri, bir kemik… Ruhu ağırlaşmış. İçim titriyor bakamıyorum. Duruşundaki yenilmişlik… Kimse yarışamaz artık onunla. Kaybettiği için öyle bir yerdeki o artık, kimse yanaşamaz.

Kalktım, tüm cesaretimi toplayıp sarıldım. “Kendine dikkat et.” dedim ve kaçtım oralardan.

Hayatını geri vermişler ona, “Hadi sonunu biliyorsun artık baştan başla.” demişler!)



Kayboldum ben. Uykum kaçtı sonsuza, koşamadım bu defa peşinden…

Parmak uçlarıma kadar gerçeğin karanlığı çöksün geceme.